Çatladık, kırıldık bazen bin parçaya bölündük. Her seferinde parçalarımızı yerden topladık kalbimizin reçinesine buladık ve yerine koyduk. Bazen uzun sürdü bu kırıkların birleşmesi, iyileşmesi. Bazen saklandık sırf yamalarımız gözükmesin diye.
Kintsugi bir Japon felsefesi, kırıkları onarma sanatı. Kırılan tabaklar, fincanlar altın tozuyla onarılıp birleştiriliyor. Japonlar bu onarılan eşyalara kırıksız halinden daha çok değer biçiyorlar, daha kıymetli görüyorlar. Dünyanın öbür ucundan asında bize ne kadar da yakın bir felsefe. Biz hep kırıklarımızla güçlenmişken eşyalarımız neden kırıklarıyla değerlenmesin?
Kintsugi bize çatlaklarımızla, kırıklarımızla barışmak için bir kapı açıyor, ne kadar derinlere ineceğin senin tercihin. Bir bardağın parçasında kendi görebilmek, kırgınlıkları bir fincanına hapsetmek kolay iş değil doğrusu. İnsan kalbini açtıkça, duygularına kendini teslim ettikçe, görmeye başlıyor. Açtıkça, açılıyor bir bakıyorsun duramamışsın her kırgınlığı bir tabağa, bir fincana yamamışsın. Sonra kalkıp derin bir oh çekmişsin.
Ben Kintsugi ile tanıştığımda gözümdeki perde inmiş gibi oldum. Ne anıları çöpe atmıştım köşesi kırık diye. Ne saklamıştım manevi değerini en lüks tabaklara değişmeyeceklerimi kenarı kırılmış diye. Hep böyleyiz değil mi? Ne derler diye eşyalarımızın kusurlarını da kendi kusurlarımızı da her an saklamaya çalışıyoruz. Kintsugi bendeki bu bakışı derinden sarstı. Mükemmel olmayanın güzelliğini, mükemmelliğini bu felsefeyle gördüm. Kırıkları onarmanın gücünü, iyileştiriciliğini onunla keşfettim. Doğanın kusurlarını severken kendi kusurlarımıza karşı ne kadar katı olduğumuzu onunla fark ettim.
Bu yeni yılda sevdiklerine kırıklarını onarmaları için bir kapı aç. Kintsugi kitindeki parçaları birleştirirken kalplerini de katsınlar, onun parçalarını da birleştirsinler. Tabağın kusurlarını bile sevmeyi öğrenince kendine bir başka bakmaya başlıyor insan.